Bu sitede (gerekli) teknik ve analitik çerezler kullanılmaktadır.
Göz atmaya devam ederek çerez kullanımını kabul etmiş olursunuz.

Hasan Ali Toptaş, Heba.

Katılımcılar: yazar Hasan Ali Toptaş ve çevirmen Giulia Ansaldo.

Moderatör: Cristoforo Spinella

Casa d’Italia Tiyatrosu

13 Mart, saat 19:00

Son 25 yılda Türk edebiyatına büyük eserler kazandıran, yaşayan en büyük Türk yazarlarından biridir. 1958 yılında Çal’da doğdu ve Buldan’da büyüdü, liseden sonra finans eğitimi almak üzere yükske okula devam etti. Kendisi Sincan’da bir bakanlık görevlisi olarak çalıştı. Yayınlamış olduğu birkaç kısa öykü ve ilk romanından sonra Hasan Ali Toptaş, 1995 yılında yayınladığı Gölgesizler adlı romanıyla uluslararası ilgi gördü, akabinde üç öykü koleksiyonu ve dört roman yayınları, bunlardan Uykuların Dogusu 2006 yılında prestijli ORHAN KEMAL ÖDÜLÜ’nü kazandı. Yazmış olduğu Heba romanıyla, yazar olarak mükemmel kalitesini onayladı ve 2013’te ünlü SEDAT SIMAVI edebiyat ödülünü kazandı.

Heba, Impronte adıyla İtalya’da, Giulia Ansaldo’un çevirisinde Del Vecchio Yayınevi tarafından yayımlandı ve şimdi bu eseri Hasan Ali Toptaş, eserin öevirmeni Giulia Ansaldo ile birlikte sunmaktan ve tartışmaktan mutluluk duyuyoruz; toplantıyı gazeteci Cristoforo Spinella yönetiyor.

Heba Türkiye’yi, takıntılarını, coğrafyasını, mekanlarını ve ritüellerini anlatıyor; Türk edebiyatı klasik sorununu (şehir / kırsal) veya Kürt sorusunu isim vermeksizin aydınlığa kavuşturuyor. Çok canlı bir yazı diline sahip olan ve okuyucunun elinden bırakamayacağı büyülü bir dille yazılmış nadir güzellikte bir eser. Asla önemsiz olmayan akıcı bir konuyu Toptaş edebi yeteneğini konuşturarark yoğun duyarlılığının, kıymetli kompozisyonunun ve üslupsal ölçüsünün her boyutunu gözler önüne seriyor.

Şehir, köy, sınır: bunlar Türkiye’yi okumak için üç anahtar kelime ve Heba’nın konu edildiği mekansal ve coğrafi eksenler. Kahramanımız Ziya’nın şehirden kaçmıştır; tek arzusu sessiz ve sakin köy; askerliği sırasında tanışıp arkadaş olduğu Kenan ve anısı acı veren Suriye sınırı.

Ziya asansöre biner. Elinde evinin anahtarlarını tutuyor, iade etmeye hazır zira şehrin tekrarlayan çılgınlığından uzaklaşmaya karar vermiş, terör saldırında karısını ve oğlunu kaybetmiştir bu yüzden büyük şehir merkezini terk etmeye karar verir. Varoluşsal ıstırabı ona aman vermemektedir. Askerlik görevinden bu yana otuz yıl geçmiştir, ancak şu anda kendisine özlemle anlattığı ve büyüdüğü ve yaşadığı köyü büyüleyen eski asker arkadaşı Kenan’ın teklifini kabul etmeye karar vermiştir. Askrlik görevinden sonra Kenan oraya yerleşmiştir ve orada Ziya’yı ağırlamaya hazırdır. Ona büyük bir itina ve özveriyle küçük bir ev ve bahçe hazırlamıştır.

Ancak, Ziya köye ulaşınca bir zamanlar özlemle düşlediği huzurun orada da olmadığının farkına varır: hafızası onu Kenanla birlikte tehlikeli Türkiye-Suriye sınırını savundukları zamana, memurlar tarafından yapılan suiistimal günlerine, kaçakçılarla çatışmalarda öldürülen filozof dostlarına, Güneydoğu’nun mutsuzluğuna,eski dostunun kendisine garip bir şekilde borçlu hissetmesinin sebebini aramaya geri götürür.Seslerin ve renklerin birleştiği, kokuların ve şekillerin iletişim kurduğu bir evrende, Hasan Ali Toptaş, hayal ve gerçek, gerçek ve şiirsel yaratım, hisler ve hafıza, geçmiş ve şimdiki arasındaki sınırları ustaca buluşturuyor, zarif ve etkileyici bir dille yazılan eser, sarıp sarmalayan,sert, hareketli ve aynı zamanda duygulandırıcı bir romana dönüşüyor.

Simultane Çeviri.

Artık rezervasyon yapılamaz