Bari Üniversitesi, Ortaçağ ve Hristiyan Yazıtbilimi Uzmanı Antonio Felle‘nin sunumuyla.
İstanbul’daki Aya İrini kilisesi, köklü tarihi ve arkeolojik önemi ile kesinlikle bir anıt eser niteliğinde olmasına rağmen pek çok özel çalışmanın konusu olamamıştır.
Belki de bu, çok uzun bir süre ziyarete kapalı kalmış olmasından kaynaklanabilir. Aslında bina – ki şehirdeki diğer kiliselerin aksine bu sefer bir camiye dönüştürülmemiş – 1453 yılından beri Sultan’ın Saray’ını çevreleyen duvarların içerisinde bulunmaktadır. Muhtemelen kendine özgü böylesine özel bir konuma sahip olduğu için kilise, zaman içerisinde başka amaçlara yönelik kullanımlar görmüştür:
Neredeyse dört yüzyıl boyunca cephanelik ve silahlık olarak; daha sonra, tam olarak ondokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren
Osmanlı Ordusu Müzesi; yirminci yüzyılın ortalarından itibaren çeşitli konserler, sanat sergileri vb. kültürel etkinliklerde kullanılmıştır.
Beş yüzyıldan fazla süren önemli bir erişilemezlikten sonra Aya Sofya Müzesi’ne dahil edilen Aya İrini, şimdilerde meraklı herkesin ziyaretine açılmıştır.
Bizans başkentinin piskoposluk bazilikası üzerine spesifik çalışmalar yoktur. Araştırmacılar dikkatlerini ikonoklastik evre döneminde Bizans sanatının en iyi korunmuş birkaç örneğinden biri olan apsisin anononik dekorasyonuna odakladılar. Anıtın ayrılmaz bir parçası olan epigrafik (yazıt bilimi) sistem, binadaki en eski çalışmalarda dikkatle değerlendirilmesine rağmen, daha sonra tamamiyle ihmal edilmiştir.
Bu konferans “Ecclesia Episcopalis Constantinopolitana”’nın temel bileşenleri olarak ortaya çıkarılan metinsel alıntılar ve ikonografik eserleri tekrar gözden geçirmeyi yorumlamayı amaçlamaktadır.
Konferans İtalyanca olup Türkçe simultane çeviri hizmeti bulunmaktadır.